İstanbul’da yaz aylarında kendi sebzelerimizi yetiştirdiğimiz bir aile bahçemiz var. Domates, kabak, patlıcan gibi sebzeleri organik olarak yetiştiriyoruz. Biz de Samsun’daki çiftçi gibi Shumei Doğal Tarım metodu ile üretiyoruz. Japon Shumei’nin İstanbul’daki Merkezindeki arkadaşlarımdan destek alıyoruz. Kimyevi gübre ve tarım ilacı kullanmıyoruz. İşlerimizin yoğunluğundan bir nevi hobi olarak yaptığımız bu üretim için organik tarım sertifikası alma girişimi yapmadık, ama benim özellikle arzu ettiğim şeylerden biri. Yaptığımız doğal üretimin resmi olarak da belgelenmesi bence önemli bir şey. En azından yapılabildiğinin sağlıklı olarak duyurulabilmesi için.
Organik üretim doğal ve sağlıklı beslenme açısından doğru bilinmesinin çok önemli olduğuna inandığım bir yaklaşım ve bence çok önemli bir konu.
Organik bir meyve sebze demek suni gübre kullanılmadan, kimyevi tarım ilaçları kullanılmadan yetiştirilmiş bir ürün demek. Hatta bir ürünün organik olduğunun resmi olarak tespit edilebilmesi için ilgili yetiştiriciyi ve toprağını denetleyen kurumlar var. Benimde sebze yetiştirdiğimiz bahçemiz için arzu ettiğimiz bir denetim. Bu kurumlar oldukça ciddi çalışıyorlar, ve örneğin İstanbul’da Şişli-Feriköy’de her Cumartesi günü kurulan pazarda, ki adı halk arasında Şişli Organik Pazarı olarak biliniyor, ürünlerinizi satabilmek için resmi organik üretici sertifikanız olması gerekiyor. Yani sizin ürünüm organik demeniz ile organik sayılmıyor. Sertifikanız varsa ürün satış tezgâhı yeri alabiliyorsunuz. Şişli’de güzel bir düzen ve sistem var. Gönlüm bu pazarın daha çok tanınmasını ve Türkiye’de farklı yerlerde de açılmaya başlayan bu organik ürün satan pazarların artmasını diliyor.
Organik üretim kavramı, organik ürünler ve organik pazarlar hakkında detaylı bilgisi olan çok kişi var. Ancak bulunduğum farklı şehirlerde, farklı ortamlarda küçük çiftçinin yetiştirdiği ve yerel pazarlarda sattığı ürünlerin de satışta ve halk arasında "organik" olarak adlandırıldığını duyuyorum. Satıcılar tarafından da, alıcılar tarafından da. Ürünün çiftçiden direkt olarak pazara gelmesi ürünü organik yapmıyor. O çiftçi o sebzeyi üretirken suni, kimyevi gübre kullanmış mı, zirai ilaç kullanmış mı? Yoksa doğal olarak bir kimyasal ilave yapmadan mı yetiştirmiş? Önemli olan bu bilgiler.
İlaç kullanıyorsa, marketten, manavdan alınan organik olmayan normal sebze ve meyvelerden çok farkı olmuyor. Tabii daha taze olabilir bize ulaşma süresi nedeni ile. Daha fazla özen ve sevgi ile yetiştirilmiş olabilir. Kullanılan tohumlar farklı olabilir, ürünlerin cinsleri farklı olabilir. Ama sağlığınıza etkisi anlamında nasıl yetiştirildiği önemli.
Çok bilinçli ama küçük çaplı olarak üretim yapan çiftçilerimizin olduğunu da görüyorum ve hem gurur duyuyorum hem de mutlu oluyorum. Örnek oluyorlar.
Zirai ilaçların insan sağlığı ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri artık yıllardır biliniyor. 1962 yılında Rachel Carson’un Sessiz Bahar-Silent Spring kitabının dünyayı o günlerde gündemde olan DDT ve benzeri ilaçların bilinmeyen tehlikelerine karşı uyaran ve dünyada çevre koruma konusunda bir devrim başlatan ilk kitap olduğunu hatırlatmak isterim. Bu anlamda organik üretim insanın, toprağın, suyun, kısaca dünyada yaşamın korunması için önemli ve olumlu bir yaklaşım.
Eğer organik olduğundan emin olduğumuz bir ürün almak istiyorsak yetiştiricinin üretim sertifikası olup olmadığını, paketli bir ürün alıyorsak paketin üzerinde organik üretime dair gerekli bilgilerin olup olmadığını kontrol etmemiz gerekiyor. Üretici firmayı araştırmak, gördüğümüz hatalı uygulamaları paylaşmak gerekiyor.
Görüşme şansı bulduğum kimi çiftçilerin gerek teknik gerek pazarlama konularında bilgi ve destekleri olmadığı için organik üretim yerine bilebildikleri eski usüllerle üretim yapmaya devam ettiklerini öğreniyorum. “Nasıl yapacağımızı bilmiyoruz,” diyorlar. “Öyle üretirsek masrafımız artacak” (çünkü zirai mücadele yapılmayacağı için insan gücü gerektiren çalışmalar yapmaları gerekecek, zararlılar nedeni ile verimleri eskisine göre daha düşük olabilecek), “daha pahalıya satmak lazım, kime nasıl satabiliriz bilmiyoruz,” diyorlar. Haklılar. Haklılar. Haklılar. Kabahat üreticide değil. Dünyanın beslenme sorumluluğu sayıları gittikçe azalan üreticilerin omuzlarına yüklenmiş durumda, ve ülkemizde bir çoğu destek konusunda çok yalnız.
Küçük üreticilerin bazen de doğal üretim yapsalar da sertifikasyon işlemleri ve masraflarının altında kalkmaları kolay olmadığından, böyle bir girişimde bulunmadıklarını da görüyoruz. Bizler bilinçli tüketiciler olarak bilinçli üreticilere destek olup aynı zamanda tüketicilerin ve üreticilerin bu konudaki farkındalıklarını da arttırabiliriz. Organik ürünlerin öneminin vurgulanması şart. Hepimizin ve dünyanın sağlığı için.
Ziraat gerçekten çok zor bir iş. İki yıldır amatör olarak yetiştirmeye çalıştığımız sebzeler için toprağın hazırlanması, yabani otların ayıklanması ve bahçenin bakımının ne kadar çok zaman ve emek gerektirdiğini görüyorum. Hele organik üretim yapmak üretici açısından maddi manevi çok daha zahmetli.
Umuyorum ki tüketicilerin bilinçlenmesi doğayı ve insan sağlığını koruyan bu yaklaşım ile üretim yapan çiftçilerin kıymetinin bilinmesini sağlayacak. Tüm çiftçilere kuvvet, sağlık ve bereket diliyorum.
Sağlık, sevgi ve huzur dolu günlere…